Eylül’dü henüz…
Usulca limanda yerini alıyordu güneş o vakit.
Zonguldak’ın bütün merdivenleri denize koşuyordu kızıl fularlı bir çocuk gibi…
Elim, yüzüm, dilim, kocaman bir şehirdi…
Şaşkındım,
Okyanus görmüş
Erzurumlu bir kürt çocuğu gibiydim
Zonguldaktaydım…
Dedimya eylül’dü henüz
Kırmızı, siyahın koynunda çırılçıplak sevişmenin hayalini kuruyordu
Lauvarın içinde…
Sonra inanır mısınız,
Salkım söğüdü, sahil kahvenin
Ruşen amcaya görünmeden üç şekerli çay ısmarlıyordu güze?
Eylüldü henüz
Önde Kadir* ağabey,
Arkasında dünyanın bütün Çingeneleri ve müzisyenleri…
Marx’ı yanıltırcasına iktidara yürüyorlardı sanki…
1996 1 Mayıs’ında, Kadıköy’de olduğu kadar ciddiydi kitlenin önünde Kadir Ağabey…
Festivaldi…
Mete Hoca’nin festival davetiyesi,
Biraz maden işçisi,
Biraz baret,
Biraz orak çekiç, biraz da öfke
Festivaldi…
Eylüldü henüz…
Çingeneler ya da maden işçileri, deniz ya da Zonguldak…
Resim sergileri sahil kahvenin hemen ötesinde…
Resimler, tablolar,
Denizi kıskandırırcasına mavi…
Ne olduysa orda oldu,
İlk kez orda oldu,
Mevsimlerden güz, aylardan Eylül oldu…
Kızıl saçlı bir kadın resmi tabloda
Tablo küçük,
Saatlerce tabloların başında “görev” yaptım
Dilim döndüğünce İlhan berk’i kızdıracak da olsam
Sorduklarında insanlara,
İnatla resimlerin ne anlama geldiği
Anlatmaya çalıştım
Ama aklım kızıl saçlı ve yeşil gözlü kadın portresinde kalmıştı,
O resmi kimseye anlatmadım
Kıskandım…
Kimse de sormadı...
Eylüldü henüz
Steinbeck romanlarındaki işçi önderlerinden daha fazla gözaltına alınan,
Komünist işçi Kadir Ağabey,
Yanında, az önce ikinci cihan harbinden kaçmış, Fransa’dan şehrimize gelmiş ve limana demirleyen gemiden inmişçesine yabancı ve bir o kadar Zarif bir çiftle tanıştırdı beni…
Kadın, koluna girmişti adamın…
Gestapo ve GPU’dan kaçmışçasına rahattılar…
Kadın kızıl saçlıydı, zarif ve yaşına göre uzun boylu genç…
Adamsa eylül rüzgarına yenik düşmeyen fularıyla, şapkası ve gözlükleriyle Fransa’dan değil
İspanya iç savaşından sağ kurtulmuşçasına yiğit ve yakışıklıydı…
Ruşen Amca ve Fatma hoca…
O kadar ince ve güzeldiler…
Hala çok güzeller…
Dahası
Kızıl saçlı kadın portresi
Fatma hocanındı.
Öğrendim,
Şaşırdım,
Sadece sustum.
Fatma Hocanın da gözleri yeşildi.
Bir tabak çorba karşılığında,
(kızıl saçlı kadın portresini) resimleri İtalyan çocukların, bahçesinde
İtalyanca güldükleri eski bir eve taşıdık Hoştepe sokağında…
Şaşkındım şaşırmış ve mutluydum.
Resimler, deniz, Paul Eluard
Bodrumdan kilometrelerce uzakta
Halikarnas Balıkçısı
Sanrımı düş mü?…
Zonguldak
İtalya,
Fransa,
İspanya iç savaşı, işçiler, sosyalizm
Filmler, sinemalar,
Basına, polis karşısında açıklamalar,
Her iki kişiden üçünün polis olduğu eylemler.
Ruşen amca, Fatma Hoca
Zonguldak…
Eylüldü henüz
Akşam lokalde
Buluştuk…
Güneş limandan çıkıp gelmiş,
Maden mühendisleri lokalinde
Kimse kızmasın,
Kaba garsonlara ve onlara sessiz kalan mühendislere rağmen kendisine
Soğuk bir bira söylemişti…
Çingeneler yoktu bu defa...
Şairler, karikatüristler, işçiler, vardı
Beyaz perdede güneşe rağmen Ruşen amca
Kürt Ruşen Fenerdeydi,
Anlatıyordu,
Anlattıkça okumadığım kitapların
Altında kıvranıyordum güneşin sarhoş olduğu masanın hemen arkasında…
Sonra sanat sokağı tartışmaları…
Evet…
Eylüldü…
Henüz…
Artık Zonguldaklıydım…
Kırmızıyla siyahın sevişmesine tanık olmuştum
Deniz, limandaki Fransız gemisi
Ruşen amca…
Derken koşar adım Ruşen amcanın peşinden
Şişedeki Balık,
Çizgiler…
Filyos treninde operalar,
Bacaağzı türküleri…
Liman arkasında İrfan yalçın Trenleriyle yolculuk hayalleri…
Kılıç da sinema günleri
Rüştü Onur sevmeleri…
Mevsim döndü sonra.
Kış geldi
Şehre…
Çaylar inatla şekere doyarken,
Ruşen amcanın sohbetine doyum olmadı
Akşamları üşümemizden ürkerdi birde
Cebinde taşıdığı fındık fıstıkla bakardı bize…
Pikniklerimize koşarak gelirdi elinde meyve çekirdekleriyle…
Sonra Maydanozla, Antalya peynirine karışan tarih sohbetleri
Susamlı ekmek, Sarımsak ve soğanla birlikte
İşçi sınıfının bağımsız politik mücadelesine dek ulaşırdı.
Sömürücüye yumruk gibiydi,
Sonra şekere karşı başlattığımız savaş…
Onlarca kişiydik şekeri bırakan…
Zaferi kazanan…
Fenere giden son dolmuşa yetiştirirdik Ruşen amcayı
Dedim ya mevsim döndü diye
Şarabımız tükenmişti
Askerdeydim
Tezkeremi aldım
Cumaydı.
Koşarak çıktım kışladan
Terminale gidip Zonguldak’a bilet aldık aslıyla
Ruşen Amca hastanedeydi….
Almadılar içeri,
Görmedik, göremedik,
Onun için getirdiğimiz
Cebimizdeki sarımsağı
Bahçede ayağı sakat küçük bir köpeğe verip
Yollarında kar birikmiş şehrimizin karanlığından ayrıldık
Dedim ya mevsim döndü
Ruşen amca
Aylarca direndikten sonra
Tamam artık dedi…
Zonguldak, maden işçileri
Sonra biz şişedeki balıklar,
Genç işçiler, Marksistler, edebiyat ve şiir sevenler
Ruşen amcasından yoksun yaşayacaklar…
Fenere kalkan son dolmuşa yetiştirdik Ruşen Amcayı
Ama biliyorum biz ona yetişemeyeceğiz…
Ruşen amcamızın sevgisinden sonra Sevgi’den bahsetmeliyim
İzin verin…
Şişedeki Balık’ın Semah ekibimizin, Zonguldak’ın, hepimizin bir parçası Sevgi (Sabire) Yaman’ı da geçtiğimiz hafta kaybettik.
Canımız, can arkadaşımız, sevdamız Sevgi gencecik bedenine değen üç soğuk mermi çekirdeğiyle aramızdan ayrıldı.
Saçma sapan bir ölüm aldı onu bizden.
Ücretli emek sömürüsü altında haftanın altı günü çalışıyor olmasına rağmen kurdukları alternatif sanat oyuncuları ekibiyle oyunlar yazıp oynuyordu.
Yorulmuyordu.
Besiniydi Zonguldak.
Simsiyahtı yüzü. Gözleri…
Usulca düştü oyunda.
Öldü.
Son oyununda martı oldu.
Oyunun adı martıydı. İstanbul’da…
Eğer yolunuz İstanbul’a düşer ve bir parça vapur gürültüsünde bir martıyla karşılaşırsanız Şişedeki balık adına ona lütfen sevgiyle bakın Ruşen amcanın sımsıcak yüzüyle….
Sevgi Canım Ruşen Amcam.
*Kadir Tuncer
http://zonguldakbilgi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1925&Itemid=62
yazan elleriniz,duyan yüreğiniz sağolsun sayın Tuncer...
YanıtlaSilçok güzel, çok duygulu...
YanıtlaSilsevgili Japon balığının yüreğine sağlık.
Ruşen amca hayata bakış açımı değiştiren insan, adam gibi adam... karanfilli çay demleme içelim derdi, elmanın çekirdeği cebinde taşır yol kenarlarına atardı.
YanıtlaSil