13 Ağustos 2010 Cuma

Pamuklu Düşler

kadın işe çıkar :



usulca içeri girer . içerisi karanlıktır . pencerelerdeki kirli , kırmızı perdeler... o bildik koku... rahatsız olur . duymamaya çalışır . yatak , odanın ortasında , kendisi gibi tek başınadır . hemen soyunur . soyunurken , kronikleşen titremeler başlar . kendini yatağa bırakır . bir süre yatakta da titremeye devam eder . gözlerini kapatır . başka şeyler düşünmeye çalışır ...



trenle başlayan göçler... pamuk tarlaları... portakal bahçeleri... fındık ağaçları . naylondan çadırlar... okul yoksulluğu... beş taşlar... kimsesiz bir gökyüzü... pamuk kokusu ve bedeninin geceye usulca sarılışı...



kapı açılır . yüzüne bir esinti değer . üşüdüğünü kavrayamaz . içeri biri girer . kim olduğunun önemi yoktur .



düş devam eder :



yaz geceyi tutsak etmişti . ateşböcekleri bile terlemişti o zaman . karıncalar toprağın serin derinliğine doğru bir göçte iken , çadırdaki çocuklar yüzlerindeki ıslaklıkla beslenen sineklerden habersiz , düşlerinde pamuksuz bir yatak özlemi duyuyorlardı .



beden gider gelir . iniltiler... ve ağız kokusu .



çadırdan koşarcasına uzaklaşmak . kimden kaynaklandığı belli olmayan korkular . bir erkek . hem de ilk... nasırlı ellerin bedende bıraktığı yaralar . gecenin koynunda üşütmeyen bir rüzgar . toplanmış pamuk koçanlarının kokusu... uzaklarda yakılan çoban ateşleri... terleyen bir yüz . ağlayan bir çocuk sesi . soluksuz kalmış bedenler . kulaklara fısıldanan sözler...



kapı açılır . sonra sertçe kapanır kapı... düş , usulca yerini odanın kokusuna bırakır . hemen açamaz gözlerini . öylece durur yatağın içinde . sonra içindeki göç durur . yataktan kalkmadan , bir süre tavana bakar...



bedenine değmeden giyinir . kapıyı açıp çıkar...



kadın , akşamın sokağında içindeki korkuyu duymamaya çalışarak yürür . göçlerin uzaklarda bir yerde devam ettiğini unutmadan önünde durduğu kırtasiyeden içeri girer . farklı renklerde satın aldığı defter ve kitap kaplarıyla kalabalığa karışır .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder